12 Ekim 2011 Çarşamba

ss marschiest in Feindesland

SS marschiert in Feindesland
Und singt ein Teufelslied
Ein Schütze steht am Wolgastrand
Und leise summt er mit
Wir pfeifen auf Unten und Oben
Und uns kann die ganze Welt
Verfluchen oder auch loben,
Grad wie es jedem gefällt
Wo wir sind da geht's immer vorwärts
Und der Teufel, der lacht nur dazu
Ha, ha, ha, ha, ha!
Wir kämpfen für Deutschland
Wir kämpfen für Hitler
Der Rote kommt niemehr zur Ruh'
Wir kämpften schon in mancher Schlacht
In Nord, Süd, Ost und West
Und stehen nun zum Kampf bereit
Gegen die rote Pest
SS wird nicht ruh'n, wir vernichten
Bis niemand mehr stört Deutschlands Glück
Und wenn sich die Reihen auch lichten
Für uns gibt es nie ein Zurück
Wo wir sind da geht's immer vorwärts
Und der Teufel, der lacht nur dazu
Ha, ha, ha, ha, ha!
Wir kämpfen für Deutschland
Wir kämpfen für Hitler
Der Rote kommt niemehr zur Ruh'

10 Ekim 2011 Pazartesi

Arkadaşlar şunu bilin istediğiniz zaman bir hikaye yazıp bana e-mail adresimden imzalı bir şekilde o hikayeyi bana göndereilirsiniz gönderirseniz bende çok sevineceğim şimdiden teşekkürler.   ;)

Yaratık

Akşam saat 12:16


Gece' nin körü soğuğun alası karanlığın babası bir gecede sokağın ortasında telefon ile salak salak konuşan sadece bir kişi vardı o kişide William Jay'idi. William Jay telefonda konuşurken kız arkadaşının evine gidiyordu zaten kız arkadaşı ile konuşuyordu ne garip değil mi?
Willam: Tamam hemen geliyorum daire üçdü değilmi? Hemen geliyorum.
William sokakta yürürken sonunda kız arkadaşının evine gelmişti daha doğrusu kızın oturduğu apartmana. William içeriye girip asansöre bindi ve 13. kata çıkmak için tuşa bastı.
William: Allahın cezası bu saat'e eve çağrılır'mı öff neyse bir bakıp giderim o kadar.
William 13. katın 26. kapısının zilini çaldı kapı kendiliğinden açıldı William içeri girdi içeride duvarların üzerinde sümüksü ve şeffaf bir sıvı vardı William bu sıvıyı örünce çok şaşırdı.
William: What the hell is that.
William telaşa kapıldı aslında kaçsa daha iyiydi ama o bir Ameikalı'idi aynı filmlerde gördüğmüz gibi boş verip kaçmak yerine orada kalıp ne olup bittiğini araştırıyor tipik Amerikalılar.
William oturma odasına baktığında içini büyük bir korku kaplar eee ben olsam benimde kaplar çünkü koltuklar yırtılıp pamukları dışarı çıkmış etrafta o sümüksü sıvı ve bir de kan tahminimce bunları gören her insan korkuya kapılır. William'ın arkasından bir yaratık belirdi çok sessiz olduğundan William onu fark etmedi yaratığın sivri dişleri uzun jilet gibi tırnaklar, kuyruk ve simsiyah şekilsiz bir derisi vardı. William yaratığın nefes alış verişini duyduğundan arkasını döndü yaratığın refleksleri iyi olduğundan William arkasını döndüğünde o da hemen William'ın arkasına geçti William şüphelendiğinden önce gözlerini biraz yana kaydırdı sonra hızlıca başını döndürdü ve yaratığı gördü.
William:AAAAAAAAAAAAA!!!
Yaratık kuyruğunu William'ın içine geçirdi daha doğrusu organlarını deldi yaratık William'ın ölü bedenine kükreyip Williamı kuyruğundan çıkarıp üst kattaki tavan arasına kaçtı.

Dünki hastane ve Rouge olayları unutuldu aslında unutulmadı herhalde beyinin bir yerinde saklanıyorlardır ne bileyim ben bunu bilmek için fenci olmak lazım ve bende hiç fenci değilim ben doktorum. Neyse kalkıp kahvaltı edip sabah haberlerini izledim.
Spiker: Dün akşam nedeni bilinmeyen iki ölüm daha oldu ölenlerin ismi Selin Yağcı
ve William Jay' idi ölümlerin nedeninin sapık bir katil olabileceği düşünülüyor eğer katili yakalayıp İstanbul adalet sarayına getirirseniz ödülünü 10.000 euro olacaktır.
Ben: Acaba ben ölsem ne kaç para yazar?
Spiker: Bu cinayet hemen ........... de olmuştur tekrar ediyorum ........... de olmuştur.
Ben: Aha hemen bizim bakkalın orada!!!
Koşarak dışarı çıktım bir anda mendilcilerin istilasına uğradım.
Mendilciler: Abi nolur al abi abi noolur al.
Ben: Lan bas git! Valla ir kaşık suda boğarım HOŞT!!!
Diye bağırıp bakkala koştum haberler haklıymış bu apartmanın etrafı haberci kaynıyor!!!
Sanırım en iyi düşünce Selçuğu aramak.
Ben: Selçuk nerdesin be adam!
Selçuk: Şu cinayetlerin yaşandığı yerin yanındayım. Sen?
Ben: Bende oradyım.Tamam da neredesin.
İkimizde arkamızı döndük ve birbirimizi bulduk.
Ben: Haa meraba Selçuk.
Selçuk:Meraba Teoman
Ben: eee şu son günlerde ne yapıyorsun?
Selçuk: Hiiiç arada bir dışarı çıkıp bisiklete biniyorum o kadar. Sen?
Ben: Hippilerin protestolarını protesto etmek için bir parti açmayı ve halkı silahlandırıp dünya üzerindeki bütün hippileri öldürmeyi düşünüyorum her zamanki halim işte.
Selçuk: İyi iyi eee sen burada ne yapmaya çalışıyorsun?
Ben: Şu 10.000 euro'yu kapmaya çalışıyorum. Sen?
Selçuk: Ben de peki bu işte birlikte olalımmı?
Ben: Olur ama planı ben yapacağım.
Selçuk: Plan işleri zaten senden sorulur ona kuşkum yok sen asıl planı söyle.
Ben: Tamam.
Anında eve koştuk ve planları yapmaya başladık bir de iki tane çantaya silahlar doldurduk mesela benim çantamda panzerscheckt, 4x MP40, MP44, 4x Luger P08, MP41, Gewerh 43, 2x Kar 98, Vigneron M2, Halcon M94 ve 12 kadar stielhandgranade yanıma aldım bu silahları nerden buldum diye sorarsanız bir başka hikayede anlatırım Selçuğun silahları ise şöyle idi Halcon ML63, 2x TMP, Type 100, 2x Type 99, 3x Sten MK2, bazooka ve 16 el bombası bu sadece planın 1. aşaması idi Planın listesi ise şöyle.

PLAN EURO

Malzemeler


  1. Bulabildiğin kadar silah.
  2. Bir Half Truck üzerinde bir MG34 ile.
  3. Bolca el bombası.
  4. Dört çift fener.
  5. Cep telefonu 2x.
  6. Kask 2x.
  7. Üniforma 2x.
  8. Çelik yelek 4x.
  9. Şans getirsin diye demir haç madalyası.
  10. Half Truck'ın üzerine takmak için nazi bayrağı.
  11. Hastanede iken Rouge ben ve Selçuğun yanyana çekilmiş bir fotoğrafı(gerek yoktu).
  12. Nazar boncuğu.
  13. Mein Kampf.
  14. 16x mermi kutusu.
  15. Çakı.
  16. Bıçak.
  17. Oyuncak ördek.

Kontrol Edildi
Eden:Führer(bu ben oluyorum)
Her şey var
Maşşallah



Her şeyimiz hazırdı ama Selçuk sorular sormaya devam ediyordu bu çocuk listeyi kontrol etmedi mi acaba?
Ben: Bak Selçuk soru sormayı kes artık kafam bozuluyo.
Selçuk: Tamam silahlar kasklar falan tamamda Half Truck'ı nereden bulacağız?
Ben: Selçuk bak kocaman garaj aldım içinde her bi bok var sen hala o varmı bu varmı bak hacı Kubel var Nazi motosiklet'i Var o Nazi kamyonundan da var Panzer IV'de var half truck da var bu kadar hepsi amcamdan bana miras kaldı.
Selçuk: Senin amcan kimdi?
Ben: Adolf Hitler'in bir yaknı idi öldüğünde bir ay depresyondaydım yahu yoksa unuttun mu?
Selçuk: Hmmm neyse tamam hadi senin garaja inip half truck'ı alıp apartmanı basıp yaratığı öldürüp parayı kapıp onu bölüşüp eve gidelim?
Ben: En doğru fikir hadi garaja inelim.
Garaja inmek için merdivenlerden inip kilidi açıp parolayı söyleyip içeri girdik içeride her bişey vardı panzerscheckler silahlar handgranade'ler araçlar falan filan gördüğümüz half truck'a binip itçektik taramalıda Selçuk direksiyonda ben garajın kapağını kumandayla açıp nazi bayraklı half truck ile apartmana gittik apartmanın yanına gidip park ettik araçtan çıkıp plan yaptık kısacası ön kapıdan girecektik ama ev sahibi bizden önce davranmış ve kapıları kitlemiş ama B planımız vardı.
Ben: PANZERSCHECT!!!
Alman bazukasına Panzerscheckt denir bunu bilin neyse Panzerscheckt ile kapıya ateş ettim çıkan dumanlar yüzünde biraz öksürdüm sonra kapıya baktığımızda kapıdan eser yok. Hemen içeri daldık ev sahibi karşımıza geldi...
Ev sahibi: Napıyonuz lan.
Ben: ALLAAAAAA!!!Diyerek adamı geberttim sonra aklımıza şu fikir geldi yaratık belli ki etçil ev sahibinin cesedini yem olarak kullanalım ikimizde bu fikire evet dedik sonra asansörde Rambo gibi yukarı cinayetin olduğu kata çıktık kapı gene açıktı içeride gene cesetler vardı biz ev sahibinin cesedin koridora attık bu yaratı ise bizi duymuş hemen gene tavana çıktı biz koridorda iken bu ise bizim üstümüzdeydi.
Selçuk: Bence bir salona bakalım.
Ben: Burası omega kartal seni gayet iyi duyuyorum tamam kkk.
Selçuk: Ne diye saçmalıyorsun işin sonunda para var unuttun mu?
Ben:Haa doğru hadi gidelim.
Yaratık tavandan biz takip ediyordu i.neye bak. İlerledik ve evde paraya rastladık koridorun ortasına şüphelice konulmuş 100 lira gidersem ne olur diye düşündüm......ölürüm........acı çekerim.
Ben: Selçuk ben parayı almaya gidiyorum.
Selçuk: Hayır yapma!!!
Artık çok geçti parayı alıp cebime attım yaratık ise arkamdan kuyruğunu sırtıma yapıştırdı tabi bir kuyruk çelik yeleği deler mi delmez o yaratık bunu böyle bilsin.
Ben: ANNAAAAAAANIIIIIIIIIII !!!!!!
Yaratık bana yüzünü döndüğünde ben tabancamlan onun karınına Luger ile ateş ediyorum mermim bitmek üzere ikinci tabancayı çıkardığımda yaratık beni kafamdan ısıracaktıki ben cebimden handgranade' yi çıkarıp pimini çekip yaratığın ağızından içeri attım yaratık bunun ne olduğunu bilmediğinden el bombasını salak gibi yuttu ben kendimi kastım yaratık benim kafamı yiyecekken yaratığın midesi patladı yaratık patladığında ben yere kanların içine düştüm yaratık ise öldü.
Selçuğun yanına gelip.
Ben: Sanırım bu kadar.
Selçuk: Aslında düşündüğümden daha kolaymış.
Yaratıklar: SCREEEEEEEETTTTCHHHHHH
diye bağırdılar biz de dönüp arkamıza aktık arkamızda 10 dan fazla yaratık vardı biz telaş içinda salona geri çekildik silahları çekip ateş etmeye başladık yaratıklar zar zor ölüyordu mermilerimiz kum saati' nin kumu gibi yere dökülüyordu yaratıklar ise karidesler gibi geberiyordu mermilerimiz bitince silah değiştiriyorduk 7 tane öldürdük taaruz ateşin devam sonra hepsini ayrı silahlarla taradık 14 yaratık öldürmemize rağmen hala dolu gibi üzerimize geliyorlar sonunda makineli tüfekler bitince normal tek mermi atan tüfeklere geçtik 21 yaratık öldürdük son beş tane kalmıştı tabancalarımızı çıkarıp onları kafalarından bir güzel vurduk mermilerimiz bitnişti ben Selçuk ile konuşurken son kalan yaratık Selçuğun arkasına gelip onu kuyruğu ile halat gibi kavramıştı Selçuğu kuyruğu ile tutup götürüyordu yaratık pencereyi kırıp çatıya tırmandı ben ise merdivenlere kaldım.
Tavanda yaratık Selçuğu öldürecekken ben çatı kapısını açıp nefes nekese içeri girdim.
Ben: O nu he he hemen bı rak oohhh çok yoruldum.
Selçuk: Yardım et!!!
Ben: Tamam tamam gene her şeyi ben yapıyorum.
Elimde sadece bir Luger ve 2 handgranade kalmıştı ha bir de ördek. Yaratığa doğru koştum ve tam yanına gelip beni ısıracakken oyuncak ördeği ağzına tıktım oyuncak ördeği parçaladı ve bana doğru koşmaya başladı Selçuğu ise oraya bir yere bıraktı be tabancayla yaratığın tam kafasına ateş ediyorum yaratık önce biraz yavaşlayıp kusuyor sınra ben aldım elime bir şarjör taktım Luger'e sonra 6 el ateş ettim pezevenge bir çığlık attı sonra ise yere düşüp geberdi Selçuk ise sırıl sıklam bir halde yanıma geldi.
Selçuk: ehem hadi polise gidip paramızı alalım.

Polise gittik bütün hikayeyi anlattık sonra eve gidip uyuduk.
Yarın apartmanın önünde ödül töreni vardı ve mahalle lideri İbrahim bize 10.000 EURO verdi sonra ise herkes dağıldı biz Selçuklan evilerimize gidip bilgisayar oynadık televizyon izledik ve...
Ben: AHA Recep İvedik 3 var!!!
Dışarı çıkıp mahallenin çocuklarıylan futbol oynadık 5-0 yenildik hepsi kaleci yüzündendi biraz da mustafa' nın. Eve girip bahçeye önlem olsun diye siperlik taktık.
İşte o gün bir şeyler başardık ve kendimizlen gurur duyuyorduk Selçuk ise Rougie'yi özledi sanırım çünkü 5 dakkadır üçümüzün olduğu fotoğrafa bakıyordu neyse Rouge şu anda ne yapıyor bilmiyorum umrumdada değil şunu bilmek güzel artık mahallemizde Mustafa abi dışında yaratık kalmamıştı.










Son


9 Ekim 2011 Pazar

Panzerlied marşı

1. Ob's stürmt oder schneit,
Ob die Sonne uns lacht,
Der Tag glühend heiß
Oder eiskalt die Nacht.
Bestaubt sind die Gesichter,
Doch froh ist unser Sinn,
Ist unser Sinn;
Es braust unser Panzer
Im Sturmwind dahin.
2. Mit donnernden Motoren,
Geschwind wie der Blitz,
Dem Feinde entgegen,
Im Panzer geschützt.
Voraus den Kameraden,
Im Kampf steh'n wir allein,
Steh'n wir allein,
So stoßen wir tief
In die feindlichen Reihn.
3. Wenn vor uns ein feindliches
Heer dann erscheint,
Wird Vollgas gegeben
Und ran an den Feind!
Was gilt denn unser Leben
Für unsres Reiches Heer?
Ja Reiches Heer?
Für Deutschland zu sterben
Ist uns höchste Ehr.

4. Mit Sperren und Minen
Hält der Gegner uns auf,
Wir lachen darüber
Und fahren nicht drauf.
Und droh'n vor uns Geschütze,
Versteckt im gelben Sand,
Im gelben Sand,
Wir suchen uns Wege,
Die keiner sonst fand.
5. Und läßt uns im Stich
Einst das treulose Glück,
Und kehren wir nicht mehr
Zur Heimat zurück,
Trifft uns die Todeskugel,
Ruft uns das Schicksal ab,
Ja Schicksal ab,
Dann wird uns der Panzer
Ein ehernes Grab.

8 Ekim 2011 Cumartesi

Nazi Marşı

deutschland, deutschland über alles,
über alles in der welt,
wenn es stets zu schutz und trutze
brüderlich zusammenhält,
von der maas bis an die memel,
von der etsch bis an den belt -
deutschland, deutschland über alles,
über alles in der welt.

deutsche frauen, deutsche treue,
deutscher wein und deutscher sang
sollen in der welt behalten
ihren alten schönen klang,
uns zu edler tat begeistern
unser ganzes leben lang.
deutsche frauen, deutsche treue,
deutscher wein und deutscher sang.

einigkeit und recht und freiheit
für das deutsche vaterland!
danach laßt uns alle streben
brüderlich mit herz und hand!
einigkeit und recht und freiheit
sind des glückes unterpfand.
|blüh' im glanze dieses glückes,
blühe, deutsches vaterland.

deutschland, deutschland über alles,
und im unglück nun erst recht.
nur im unglück kann die liebe
zeigen, ob sie stark und echt.
und so soll es weiterklingen
von geschlechte zu geschlecht:
deutschland, deutschland über alles
und im unglück nun erst recht..[

6 Ekim 2011 Perşembe

Bölüm 6



Sonunda sabah oldu üçümüzde yatağımızdan kalkıp kahvaltı ettik. Kahvaltıyı Selçuk evden getirmişti sanırım bu bir çeşit lapa.
Ben: Selçuk ben yemek istedim çamur değil.
Selçuk: İyi güzel çünkü önünde olan şey bir yemek!
Rouge: Elbette yemek ama ben tokum benimkini Teoman yesin.
Ben: Aslında ben de tokum Selçuk yesin.(Aslında çok açtım)
Selçuk: İyi ben yerim.Selçuk lapaları yerken Rouge ile birbirimize bakarak güldük.
Hastane önlüklerimiz soyunma odasında çıkarıp rutin günlük kıyafetlerimizi giydik bavullarımızı toparlayıp ayakkabılarımızı giydik daha doğrusu botlarımızı elimizde bavullar ile çıktık siberler saldırdığında temizlikçi öldüğünden yerdeki siberleri temizleme işi yan odadaki çocuğa kalmıştı üçümüz yan yana (Rouge ortada ben solda Selçuk sağda) o çocuğu geçtiğimizde arkamı çekip çocuğa haraket çektim.
Ben: Hehehehehe ben bu hastaneden çıkıyorum ama sen kalıyorsun.Dedim ve çocukda bana haraket çekti.
Ben: WHY YOU LİTTLE!!! Diyerek çocuğu boğmaya çalıştım ama Rouge ve Selçuk beni kollarımdan tuttu ve yerde sürükleyip götürdüler koridorda yürürken arkadaşlarla vedalaşıyorduk.
Mr.Panzersheckt: Hoşçakalın.
Jen: Hoşçakal Rouge.
İbrahim: Siz de kimsiniz?koridorda ilerliyorduk merdivenlere ulaşınca merdivenlerden indik giriş katına geldik hastane kapısından sessiz bir şekilde yürüyerek çıktık hastaneden çıkınca bir birimize baktık.
Rouge: Sanırım bu kadar.
Selçuk: Evet.
Ben: Arada bir ziyaretine gelirim Rouge.
Rouge: Bende size beyler bende size.
Selçuk: EEE ne yapalım?
Ben: Bar'a gidelim.


O günün büyük bir kısmını barda sarhoş olana kadar İce Tea içerek geçirdik etraftaki insanlar ile alay ediyorduk mutluyduk ama ayrılacağımız için üzgündük aynı bir it gibi vaktimizi iyi geçirdik 100 kadar ice tea içmişizdir bu biraz da olsa ayrılık acısını unutturdu ama fazla değil saat 22:04 olunca barın kapısına çıktık yağmur yağmaya başladı ama bu konuşmamıza engel değildi.
Ben: eee Rougie sanırım bu bir son.
Rouge: Evet.
Ben: İyi o zaman hayatta başarılar.
Rouge: Sizede.Barın kapısından ters yönlere ayrıldık ve evlerimizin yönünü tuttuk o soğuk ve yağmurlu havada hepimiz evlerimize vardık ben nazi bayraklarına bakarak televizyon izledim.
Rouge evine gelip kedisini okşadı ve üçümüzünde birlikte olduğu bir fotoğrafa umutlu bir şekilde baktı sonra televizyonunu açıtı.
Rouge: Umarım siz ikiniz ile tekrar karşılaşırım.
Selçuk evine vardığında köpeğini sevip uyudu hepimiz uyuduk ve rüyalar diyarına gittik Rouge ile ayrılmış gibi gözüküyorduk ama aslında bu sadece kaderdeki bir başlangıçtı tıpkı Big Bang veya South Park dizisinin yapılması gibi büyük bir başlangıçtı.

Bölüm 5


Sabah saat 04:00' de Selçuk ile kalktık daha doğrusu kalkmaya çalıştık tamam tamam Rouge bizi yerde sürükleyerek ya da tokat falan atarak uyandırdı.
Ben: Öfffff gene ne var sancı mı tuvalet' mi? Tuvalet ise bir kat aşağıya inip sola dön ve 5. kapıdan gir.
Rouge: Tuvalet değil siber avı.
Ben: Tuvalet siber hepsi aynı.
Rouge: Hayır değil.
Ben: bir siberin üzerine yap o zaman aynı olduklarını anlarsın.
Rouge: Grrrrr.
Ben: Tamam kalkıyorum motor gibi gırlamana gerek yok.
Rouge: Salak.
Ben: İyi tamam anladım Rouge.
Rouge sinirli bir şekilde Selçuğu uyandırmaya çalışıyor ama Selçuk hakkında 4. öğrendiğim şey ise Selçuğun yanında borozan çalsam bile uyanmaz. Rouge her şeyi deniyordu ama işe yaramıyordu hatta sanırım Selçuğa tekme atmayı bile denedi ama ben de daha önce denedim ve sonuç bir hiç.
Sonunda Selçuğa vurmaktan bıktı ve yoruldu Selçuktan hala bir tık yok.
Rouge: Çok yoruldum Selçuğu uyandırmak imkansız.
Ben: Bir de ben deneyeyim.
Rouge: Ben Selçuğu uyandıramadıysam sen onu nasıl uyandıracaksın ki.
Ben: Birazdan görürsün.
Ben Selçuğu kolundan tutup yerde sürüklemeye başladım onu sırtıma alıp.
Ben: Rougieeee pencereyi açarmısın?
Rouge ne yapacağımı bilmediğinden sazan gibi hemen atladı ve pencereyi açtı. Selçuğu kaldırıp ğencerenin kenarına getirdim pencerenin altında bir tavan vardı önce Rouge beni boynumdan tutup beni yere düşürmeye çalıştı ama ben düşermiyim elbette düşerim beni yere itti ama ben düşmeden önce ne yaptım Selçuğu pencereden attım. Rouge sinirli bir şekilde.
Rouge: Bunu neden yaptın sadece uyuyordu!!!
Ben: İşte Selçuğu uyandırmak için onu pencereden attım.
Rouge: Yeter!!! Diyerek tam yüzüme bir yumruk attı yumruğun sert olması beni dahada kızdırdı onun bir kadın veya karnından vurulmuş olması da benim hiç umrumda değildi her şekilde birbirimzi gebertiyorduk.Sonunda kavga daha da kızıştı birbirimize tekme, kafa,yumruk ne varsa atıyoruz ağızımızdan kan akmaya başlamıştı genede bu beni durdurmaz! Rouge hasta elbisesi giydiğinden ve ayağında botları olmadığından yumruk üstünlüğü bendeydi ben ise gene pardesü kask ve bot giyiyordum. Rouge beni dövmeye kararlıydı ama ben kolay lokma değilimdir. Sonunda ikimizde köpürmeye başladık kavga hala devam ediyor ve ayrıca kahvaltı da ediyoruz nasıl diye sorarsanız onun yanıtı ise yemekleride birbirimizin yüzüne atıyoruz arada bir de yiyiyoruz tamam tamam sadece ben yiyorum ama tadı güzel haa. Rouge beni yerev itti gene yani insan itme olaylarından sıkılıyor bir gün de onu ben iteceğim ama tavandan aşağı hehehe (laughtly evil) ben yere düştüğümde kendimi kurtardım ve cebimden Lugerimi çıkardım tabancama bir tekme geldi ve tabanca yere düştü diğer cebimden mauser tabancası çıkardım bir tekmede ona Sauer'imi çıkardım ona da tekme Volkspistole yi çıkardı ona da bir tekme ona da buna da tabancam bitti MP-44'ümü
doğrulttum ve tetiğe bastım Birkaç pencereyi,sandalyeleri,yataklardan bir kaçını delik deşik ettim sonra pencereden bir ses geldi sese kulak verdim pencereden baktığımda Selçuk hala yaşıyordu.
Rouge: Selçuk sen hala yaşıyorsun ama nasıl?
Ben: Sana demiştim Rougie batty.
Rouge: Nasıl?
Selçuk: Biraz aşağıda tavan vardı oraya düştüm ama hala biraz uykum var.
Ben: Hemen hallederim.Tualet'e gidip bir kova su getirdim ve suyun tamamını Selçuğun üzerine döktüm.
Selçuk: Şimdi daha iyiyim.Peki şimdi ne yapıyoruz?
Rouge: Sormanıza sevindim şimdi planıımız şu...
Sabahın beşinde beni koridorda siber adamlara yem yaptılar ben ise rol icabı siberlere tahmin edemiyeceğiniz kadar küfür ediyordum.Sonunda bir siber beni almaya geldi.
Ben: Hey nerede kaldın yarım saat'dir alınmayı bekliyorum.
Siber 4: İyi çünkü şimdi alınacaksın ve siber form'a dönüştürüleceksin.
Ben: Peki lazer silahımda olacak'mı?
Siber 4: Prosüdür gereği evet.
Ben: Yaşasın peki o silah ile birisini öldürebilirmiyim?
Siber: Hayır.
Ben: İyi tamam iyi günler.Arkamı dönüp gidecektim ki siber beni kolumdan yakaladı ve yerde sürükleyerek asansöre götürmeye başladı. Rouge,ve Selçuğa ne oldu diye sorarsanız onlar beni ve siberi takip edip siberlerin ana üssünü bulmaya çalışıyorlardı siber beni bir merdivene götürdü ve o merdivenden indik aman allahım niye her zaman merdiven kullanırlar'da asansör kullanmazlar anlamamki.Neyse 5 kat aşağıya indiğimizde çelikten bir kapıya geldik.
Ben: Burası ne yoksa senin kız arkadaşını sakladığın yer'mi.
Siber 4: Hayır burası siber üssü burada kaçırdığımız insanları siber form'a dönüştürüyoruz.
Ben: Fark yok.Neyse siber üssüne girmeden önce arkama baktım arkamda Rouge ve Selçuğu saklanmış bir halde buldum ikiside mutlu mutlu el sallıyorlar yüzlerinde gülücükler var sanırım ölme ihtimalim yüksek diye seviniyorlar ben de sevinirdim ama içimde hala Rouge tam adını söyleyeyim Rouge the bat'den hala şüphe duyuyorum çünkü Rouge tuvalete gittiğinde bilgisayardan onu araştırdım bir de ne göreyeyim ajanlık,elmas hırsızlığı,suçlu yakalamalar yuh ve üstüne üstlük bir de başka gezegenden gelmeler zaten ilk gördüğümde anlamıştı bir de hayatım onun elinde işim iş ne kadar kötü.
Siber üssünün dönüşüm odasında bazı cesetler, yataklar, şırıngalar ama içlerinden en korkutucusu da bir doktor siber ya da siberdoktor hemde elinde bir şırıngayla şu hayatta en çok korktuğum şeylerden biridir şırında ilaç verir kan alır ete girer acı verir hayatımda en çok korktuğum şeylerden biridir şırınga.
Siber doktor: Onu yatağa bağlayın o insan bizim gibi olacak.
Ben: Ne demek istiyorsun?
Siber doktor: Sen bir siber adama dönüştürüleceksin.
Ben: Şırıngayı kullanacakmısın?
Siber doktor: Evet.
Ben: YOOOOOOO NEİN NO HeT(Het Rusça nein almanca no'yu hepiniz bilirsiniz)
Siberler beni yatağa bağlamaya çalışıyorlar ama ben'de direniyorum çünkü asla siber penisli bir siber adam olmayacağım direndim ama işe yaramıyor tabi yaramaz ben etten onlar ise demirden arada fark var çığlıklarım koridorda yankılanıyor herhalde umarım Rouge ve Selçuk zamanında buraya varırlar şayet varmazlarsa ikisinide bizzat ben buraya getireceğim.

Selçuk ile Rouge havalandırma kanallarından geçiyordu Rouge önde olduğundan Selçuk hep Rouge'nin poposuna bakıyordu ne yazık.
Selçuk: Rouge bir dahakine ben önüne geçeceğim!!!
Rouge: Rüyanda görürsün senin popona bakmaktansa ölmeyi yeğelerim.
Selçuk: Bana bak Rouge seni çok fena döverim ona göre.
Rouge: Döv de görelim.Selçuk ile Rouge beni kurtaracaklarına dövüşmeye başladılar havalandırma borusunun sonundan bir sibermat onlara bakmaya çalıştığı sırada ikiside dona kalmıştı Selçuk Rouge'nin kulağından tutmuş yumruk atıcak bir şekilde duruyor Rouge zemine yatmış Selçuğun sırtına tekme atıcakmış gibi duruyor ikiside ayrılıp sibermat'a bakmaya başladı sonunda Rouge dayanamayıp.
Rouge: Ay bu ne şirin bir şey.Rouge sibermat'ı avucunun içinde tutup metal yaratığı okşuyordu ve güzel sözler söylüyor sibermat ise utanmış gibi kuyruğunu sallıyordu sonunda sibermat işin farkına varıp önündeki kapağı açtı Rouge açılmış kapağa baktığında sivri dişler ve elektirik akımı gördü sibermat Rouge'ye takmıştı Rouge'nin boynunu ısırıp ona şok vermek veya boğazını kanatıp öldürmeyi planlıyordu Selçuk Rouge'ye yardım edip sibermat'tı Rouge'nin ellerinden alıp kendisi tuttu aynı şey Selçuğada oldu kısacası elektirik akımlı sivri dişler ve metalden bir fare Rouge etrafa bakındı zeminde bir kapak buldu onu alıp sibermattın gövdesine hızlıca vurmaya başladı aynı zamanda Selçuğun parmaklarınada Selçuk sibermattı elinden düşürür düşürmez sibermat doğruca Rouge'nin üzerine atladı ama Rouge sibermat havadayken çelik kapak ile sibermatta vurdu ve siber mat çok hızlı bir şekilde havalandırma borusunun duvarına çarparak parçalara ayrıldı ve öldü.
Rouge: Çok korkunç ama çok sevimli.(bu kelimeleri nefes nefese söyledi).
Selçuk: Neyse ilerleyelim ve şunlardan bir tanesiyle daha karşılaşmayalım.
Rouge: İyi fikir.Selçuk Rouge ile havalandırma borusunda emeklemeye devam etti umutları ise inanılmaz azalmıştı.
Selçuk: Bu böyle olmıyacak Teoman'ı nereden bulacağız ki? Tam o anda benim çığlığımı duydular ve yönlerini bulup ilerlemeye devam ettiler.

Siberler beni yatağa bağlamak için büyük bir uğraş gösteriyorlar ben ise kaçmak için.
Ben: Bırakın beni avukatımı istiyorum!!!Bırak dedim ben Bill Muray'yi tanırım!!!
Siber doktor: Bu umrumda değil.
Ben: Bill Muray umrunda değil mi? Sen nasıl bir canlısın.
Siber doktor: Böyle şeyleri umursamayan bir canlıyım.
Ben: Yani canlı değilsin. Neyse nerede kalmıştık? Hatırladım AAAA bırakın!!!!
Siberler beni büyük ir gayret ile yatağa bağladılar ve işleme başladılar bir Makine ameliyat aletlerini benim üzerimde kullanmak için yatağa doğru geliyordu. O anda havalandırma borusundan fırlayarak doğrusu beş metre aşağıdaki zemine düştüler siberlerde yatağa bağlanmış bende hayret içinde onlara bakıyorduk.
Rouge: Sana demiştim bu boru fazla sağlam değildir diye ama dinlemezsin ki!!!
Selçuk: En kısa yol ise bu idi.
Rouge: Daha başka yol bulamadınmı!!!
Selçuk: Bulamadım.
Siber doktor: Siz de kimsiniz?
Rouge: Biz mi? Biz sizin üssünüzü yok edip sizi patlatıp Teoman'ı kurtarıp ve hastaneden taburcu olacak kişileriz. Başka sorun var mı?(Bu kelimeleri hem mutlu hem de sinirli bir şekilde söyledi.)
Siber 4: Böyle bir şey olmayacak ve siz ikiniz silineceksiniz.
Rouge: Dur bakalım silinmeden önce bazı sorularım olacak birinci sorum bir nükleer santrale sığınmak varken niye bir hastaneye sığınırsınızki?
Siber 13: Nükleer santrallerdede sibermatlar var onlar bize nükleer enerjiyi getiriyor.
Rouge: İkinci sorum nükleer santrali üs hapabilecekken niye buraya geldiniz?
Siber 13: Nükleer santralde fark edilme riski daha yüksek bu hastanede ise farkedilme olanağı daha az.
Rouge:O zaman son sorum borulardan geçerken bazı açık kapaklardan sizin emir bekleyen ve hazır da bekleyen siberlerinizle karşılaştım bu binada altmıştan fazla siber vare ve siz niye hala saldırmadınız?
Siber 13:Siber prosedürü nedeniyle 100 asker'e varmalıyız.
Rouge: Anladım peki son sorum...
Ben: Son sorunu az önce sordun geri zekalı şimdi kurtar beni!!!
Rouge: Sabırlı ol!!! Şimdi son sorum benim kim olduğumu biliyormusunuz?
Siber 13: Kimlik aranıyor...Siber Rouge'nin kimliğini ana siber belleğinde aradı ve buldu.
Siber 13: Sen Rouge the Bat'sin
Rouge: Günaydın Benjamin.
Siber 13: Silineceksin.
Rouge: Çok beklersin.Rouge sibere bir tekme attı bunu diyeceğimi veya yazacağımı hiç sanmazdım ama Rouge'nin tekmeleri hakikaten sertmiş. Siber tekmelenince kafası patladı ve boynundan et ve çelik parçaları fırladı siber öldüğünden yere düştü daha doğrusu gene Rouge'nin ayağına düştü Rouge ayağının acısıylan yere oturdu ve ayağını ovuşturmaya başladı benim doktor görüşüme göre bir şeyi yoktu ama ayak onun ayağı benim değil zaten öyle ayak istemezdim çünkü öyle ayağım olsaydı aynı zamanda beyaz ve üzerinde pembe kalp olan topuklu bir çift bot giymek zorunda olurdum bana bunu Hiçbir güç yaptıramaz belki 1.000.000 euro veya dolarla ama o da 30 saniye sürerdi neyse Rouge yerde ayağının acısını bastırmaya çalışırken sibeler beni bırakıp Selçuğa yöneldiler Selçuk bir M16 ile ateş ediyor ama siber adamlarda bu Hiçbir işe yaramıyor tabi yaramaz çünkü siberler demirden değil çelikten yapılır ve çelik kurşun geçirmezdir.
Selçuk: Bu silah siberlere Hiçbir şey yapmıyor.
Ben: Elbette yaramaz çünkü siberler çelikten yapılıyor git biraz kitap oku.
Selçuk:ASLA!!!Selçuk ameliyet yatağına bağlanmış beni ve yerde ayağından yaralanmış Rouge'yi görünce içini inanılmaz bir öfke kapladı tabi kaplaması gerekir çünkü bir yatakta bağalıydım bu sinirlenmek için iyi bir neden Rouge ise sinirlenmeye gerek yok sadece ayağına çelikten bir adam düştü büyütecek ne var?
Selçuk: Üvey kardeşimi bir yatağa bağladınız yeni tanıştığım birinin ayağını ezdiniz iki defa ve şimdi de dünyayı ele geçirmeye çalışıyorsunuz sizi Winston Curchill bile kurtaramaz artık.
Siber doktor: Senin Hiçbir silahın siber zırhına zarar veremez
Selçuk: Ama bu verir.selçuk cebinden bir siber kolu çıkarsı.
Siber doktor: Bu bir işe yaramaz.
Selçuk seyret ve gör.Selçuk siber kolu ile siber adamların üzerine ateş etmeğe başladı siberler Selçuğu öldürmek için kendi lazer silahlarını kullanıyorlar ama daha kullanamadan Selçuk onları öldürüyor en son siber doktor'a nişan alöıştı.
Selçuk: Şimdi ne diyeceksin?
Siber doktor: Senden hiç ir şekilde merhamet dilemiyeceğim.
Selçuk: Dilemeni beklemiyordum zaten.Siber koluyla son bir atış yapıp siber doktoru çığlıklar içinde patlamasına neden oldu.
Siber doktor: AAAAAĞĞĞĞĞIIIIIIAAAAAAAA(BOM).Siber doktor öldü Selçuk yanıma gelerek bağlarımı çözdü sonra Rouge'nin yanına giderek ben doktorluk bildiğimden onun botunu çıkarıp ayağına baktım niye insanlar çorap giymez ki? Neyse ayağını bir çelik parçası delmiş kanlar akıyor bu sefer durumu kötü Rouge'yi girişe sürükledik sonra Selçuk ile tekrar içeri girip içeriye güçlü uzaktan kumandalı dinamitler koyduk sonra Rouge'yi omuzlarından tutup hastanedeki odasına götürdük üsteki siberler dışarı çıkmış ve hastanedeki insanları öldürmeye başladılar biz odada kumandayı Rouge'ye verdik Rouge patlatma düğmesine bastığında siber ana kontrol bilgisayarı patladı o patladığından siber beyin kontrol makinası da patladı o Makine patladığından siberlerin beyin çipleri patladı o patlayınca bütün siberler öldü.Biz ise derin bir nefes verdik.
Ben: Hey Rouge geçmiş olsun.
Rouge: Teşşekürler Selçuk, Teoman ikinizede büyük bir borcum oldu.
Ben: Evet öyle.
Rouge: Ne zaman isterseniz evime gelebilir veya telefon ile beni arayabilirsiniz
Selçuk:İyi tamam öyle yaparız.
Ben: Sizin eve gelirim ama birisiylen şey yaparsan gelmem.
Rouge: Ne?
Ben: Biliyorsun gigidy gigidy.
Rouge: Yok öyle bir şey olmaz.
Ben: Emin misin?
Rouge: Evet eminim.
Ben: İyi tamam o zaman arada bir uğrarım.O akşam hastanede kaldık Selçuk çantasından Monopoly çıkardı ve bütün gece Monopoly oynadık kısacası hepimiz kaliteli zaman geçirdik.

Bölüm 3
Nihayet. Yarın ikimizde hastaneden taburcu olacağız ikimizde birbirimizden kurtulacağız.
Bu sabah gene 06:45'de uyandım yani ne bu ve her kalktığımda o yarasa ayakta ve birisiylen mesajlaşıyor bu kadının kontörü hiç bitmez mi? Ben ise sabah ilk iş olarak gözlerimi oğuştururum esneyip televizyonu açıyorum. Aha clevelend show var.
Rouge: Ha ne pardon uyandığını fark etmedim.
Ben: Bu çok normal bütün gece yazışmasan uyandığımıda farkedersin.
Rouge: İyi tamam anladık !
Ben: Eveeet bakalım telvizyonda zenci programları dışında ne varmıış.
Rouge: Faşist.
Ben: İşte ben.
Bir dakika sonra yemekler bir kadının ellerinde geldi ve yemeklerimizi ortamızdaki masaya bırakıp gitti.Biz ikimizse önce birbirimize bakıp oturar pozisyona gelip yemeğe yumulduk.Açlıktan ölmüşüzde haberimiz yok yemekte peynir ekmek vardı ama olsun neyse ne sadece ye.
Ben: oooooo abov az kalsın patlıycaktım yahu sen ne alemdesin?
Rouge: uff inanılmaz doydum. Hadi bilgisayarını ver de biraz oyun oynayalım
Ben: iyi tamam tamam en azından bu sefer öldürülmemeye bak tamammı?
Rouge: Tamam kıskanma kıskanma senin skorunu geçeceğimden korkma.Bu sözleri kıkırdayarak soyledi.
Ben: Benmi? Yok canım benmi korkacağım hahaha asıl sen o amerika uçaklarından kork.
Birlikte güzel dakikalar geçirdik.
Ben: Hayır hayır şu spitfire'ye dal hadi hadi oha spitfire dedim sen Boeing'e daldın yuh.Rouge hafif öfkeli gözüküyordu o anda hemşire geldi ve şöyle dedi.
Hemşire: Hastaların dikkatine odanızdan çıkmanız istenmektedir.
Ben: niye yahu
Hemşire: Odanıza dev ekran takmak için montajcılar geldi o yüzden odanızdan çıkın!!!
Ben: İyi tamam tamam çıkarım.Rouge ve ben odamızdan öfkeli bir şekilde çıktık.
Rouge: eee ne yapalım odamızdan çıktık ve tahminimlen 1-2 saat odaya giremeyceğiz.
Ben: aha Rouge şuna bak diğer herkesi odadan çıkarmışlar şu çocuğu bile.Çocuk ikimizdende nefret ediyordu ve bizi gördüğü anda ikimize de haraket çekiyor. Ben ise sinirli bir şekilde.
Ben: Dur bakayayım ben şu çocuğu bir güzel dövüp geleyeyim.Ama adım atmaya fırsat bulmadan Rouge beni boynumdan ve karnımdan tutup yürümemi engelliyordu.
Ben: Bırak beni bırakda şu küçük pisliği geberteyim
Rouge: olmaz bak aşağıda futbol oynuyorlar hastalar futbolu hadi gidip bizde oynayalım.
Beni hala tutuyordu ben ise hala yürümeye çalışıyordum Rouge beni ikna etmenin bir yolunu arıyordu ve bir dakikada buldu Rouge cebinden çıkardığı bir bozuk parayı merdivenlere doğru attı şu koca dünyada köpeklere nasıl top atıldığında köpek o topu getirir ya bende o paraya koşarım o köpeklerden tek farkım önüme atılan parayı kapıp geri vermiyorum. Paranın merdivenin basamaklarından aşağı düşüşünü gördüm ya artık beni hiç kimse tutamazdı hemen paranın peşinden koştum.Rouge gülerek.
Rouge: Git getir Teoman dedi.Ben ise paranın peşinden it gibi koşuyordum para en son iki kat aşağıda durdu ve bende arka ayaklarımı kullanarak kurbağa gibi para'nın üzerine atladım ve yakaladım.Rouge peşimden koşareken kahkaha atıyordu.Ben de ayağa kalkıp bozukluğu cebime atmıştım.
Ben: Niye acaba bu kadar kahkaha atıyorsun?Rouge nefes nefese kıkırkıkır bir şekilde.
Rouge: Teoman galiba sen kendi halinden haberdar değildin.
Ben: Ne hali?
Rouge: Parayı kovalarkenki halin.
Ben: Ha o mu şey ben de bazen kendimi tutamayabilirim sen onu unut tamammı.
Rouge ve ben futbol sahasına çıkmadan önce üzerimizi değiştirmemiz gerekiyordu bu hastaneye ilk gelişim daha doğrusu 7. gelişim olduğundan ve daha önceki seferlerde burdaki sahada futbol oynadığımdan arkadaşlar bana özel bir forma yapmışlar inanılmaz güzeldi gri beyaz üzerinde nazi kartalı omuzlarda ise çengelli haçlar vardı beni asıl şaşırtan şey ise Rouge'ye de özel pembe bir forma yapmışlar o formanın üzerinde de bazı işaretler vardı o formanın arkasında 11 yazıyordu ama benimki daha güzeldi demir haç madalyamı hastane kıyafetimden çıkartıp formama taktım artık tam bir nazi futbolcusuna benziyordum büyük ihtimalle sorarsınız hasta insanlar nasıl futbol oynayabilir ki? Cevabı çok basit yavaş ve ağır bir biçimde oynamaktı takımlar erkekler takımı ve bayanlar takımı diye ayrılmıştı yani Rouge ye karşı futbol oynayacağım.Bir anlığına kapıya baktım ve selçuğu gördüm vay alçak benim pardesülerimden birini giymiş ben ona evimin anahtarını veriyorum o ise kıyafetlerimi çalıyor bilmeliydim.Selçuğa el sallayıp bağırdım.
Ben: Hey Selçuk buraya bak alooo kime diyorum.
Selçuk beni duyduğunda hemen yanıma koştu ona soracaklarım vardı ama maç bittikten sonra soracağım diye düşündüm.
Selçuk: Teoman Rouge ikinizde ne yapmaya çalışıyorsunuz ikinizinde yatağınızdan kalkmaması gerekiyordu.
Ben: Hemşire bütün hastaları odalarından attı son çare olarakda buraya geldik Selçukcuğum.
Selçuk: İyi bildiğinizi yapın sonra bir gün sonra değilde bir hafta sonra taburcu olursanız görürsünüz siz gününüzü. Deyip tribüne oturdu biz maça başladık top bendeydi topu orta sahdaki mahmuta attım bütün oyuncular hasta ve güçsüz olduklarından oyun benim için daha kolay oluyordu mahmut ordan bay Essen e gönderdi bir ayı Essen'i itip topu kaptı o ayı topu Rouge'ye attı Rouge mahmutu geçip bana doğru koşuyordu yüzündeki azim birden acı belirtisine dönüştü büyük ihtimalle o sıyrık yarasındandır sonra ayağağı kayıp kötü bir şekilde yere düştü hekim ekibi gelip Rouge'yi alıp götürdü Selçuk ile ben hekimlerin peşinden koştuk.
Selçuk: ikinizede demiştim bu işin sonu kötü diye gördün mü?
Ben: anladık Selçuk bir daha yapmayız söz zaten o istedi diye geldim ben.


Akşam saat 21:46


Rouge'nin gözleri açılmaya başladığında hasta odasında sadece ben ve Selçuk var idik.Rouge'nin gözleri açıldığında Selçuk ile ben ona bakmaya başladık.
Ben: Gün aydın uykucu saatlerdir uyuyorsun. Seni beklemekten sıkılmıştık.
Rouge: Öfff bana ne oldu yahu
Ben: hekimler sana ilaç verdi ondan galiba bu kadar çok uyudun.
Rouge: Siz kaç saat'tir burada bekliyorsunuz?
Selçuk: Tam dört saat'tir senin uyanmanı bekliyorduk.
Rouge: Valla mı çok iyisiniz be.
Ben: Yaaaniii.
Rouge: Beni odama götürürmüsünüz?
Selçuk: İyi tamam götürürüz.
Ben: Selçuuuuk.
Selçuk: Ne?
Ben: Unuttun galiba hastanede tekerlekli sandalye kalmadı onu nasıl taşıycaz?
Selçuk önce bir düşündü sonra yüzünde sinsi bir ifade belirdi.
Ben: Selçuk Selçuk ne düşünüyorsun?Selçuk bana sinsi sinsi bakmaya başladı.
Selçuk: Buldum hasta taşıma yöntemi A-2.
Ben: Hasta taşıma yöntemi A-2'mi?
Ben: Yo yo yo kesinlikle bunu yapmıyoruz anladınmı bir daha asla yapmıyacağım bunu anladınmı ASLA!!!
Hasta taşıma yöntemi A-2'yi uyguluyorduk.O sırada Rouge'yi koridorda taşıyorduk Selçuk kollardan ben ise bacaklardan tutuyordum Rouge hastane önlüğü giymişti arada bir onun hastane önlüğü açılıyordu ve onu yere indirip hastane önlüğünü bağlamasını bekliyorduk.Onu taşırken yüzüm ona dönük olduğundan arada bir bu olay oluyordu.
Ben:AAAAA gene önlüğü açıldı bırak allahını seviyorsan şunu koridorda bırakalım doktorlar onu odaya getirirler.
Rouge: Teoman saçmalama.
Selçuk: İlk defa sana katılıyorum.Kolumu uzatıp işaret parmağımı Rouge ye doğru tutup tirek bir sesle.
Ben: Kendinize çok güçlü bir düşman edindiniz.Dedim Selçuk ile Rouge birbirine bakındılar sonra Rouge yi taşımaya devam ettik. Ben yoldaki diğer hastalara bağırarak bir şeyler geveliyordum.
Ben: Çekiliin çekiliin hasta ruhlu yarasa var çekiliiin.Diye diye Rouge'yi odasına götürdüm daha doğrusu ''odamıza''Rouge inanılmaz yorgun gözüküyordu.
Ben: ne oldu Rouge yorgun gözüküyorsun.Yoksa canınmı yanıyor.
Rouge: Yok ondan değil sadece biraz bitkinim o kadar.
Ben: Niyeeee Yoksa rougie the batty bilgisayar oyunumu istiyor.
Rouge: Hayır.
Ben: Ha o zaman ne istiyorsun su mu ice tea'mi yoksa yiyecek bir şeymi.
Rouge: İkisi de olur.Selçuk ile ben kafeteryaya inip hem yiyecek hemde içecek bir şeyler aldık ve bunların parası da benden çıktı allah benim nezaketimi kahretsin yani nerdeyse cüzdanım boşalıcak.kafeteryaya gittiğimizde bağırarak.
Ben: ABLAAAA ABLAAAA. Diye bağırmaya başladım.Sonunda abla dışarıya çıkıp ne istediğimizi sordu.
Ben: Abla şimdi biz bir köfteli tost ve sarımsak suyu almak istiyoruz
Abla: İyi birazdan getiririm siz ikinizde şuraya oturup bekleyin dedi.
Tabi biz beklemedik.
Kafeterya dolabından bazı sesler gelmeye başladı Selçuk ve ben önce umursamadık sonra dolabın içinden bir çığlık geldi ama biz gene umursamadık sonunda dolaptan bir ceset fırladı biz gene umursamadan oturduk.
Ben: Şu sıralar hastane ceset gibi kokmaya başladı.
Selçuk: Evet.
Konuşmamız bitince Abla gelip tostu ve sarımsak suyunu verdi ama ben ve selçuk hızımızı alamadık o yüzden 24 kutu İce Tea alıp odamıza yöneldik koridorda yürürken.
Selçuk: Sence o ceset neydi?
Ben: Bilmem her halde birisi tecavüze uğrayıp sonra katledilmiştir.Yani önemli değil Selçukcuğum.
Koridorda yürürken ve saat 01:24'ü gösterirken bazı hastaların odalarından kapılar kırılarak açılmaya başladı Selçuk ile ben önce irkildik sonra bir paniğe kapıldık odaların içinde demir zırhlarla kaplanmış ve mekanik bir sese sahip olan ayrıcada ellerinde elektro şok eldivenleri olan siber adamlarla karşılaştık. Bize önce bakıp sonra siberlerden iki tanesi bize doğru yürüyüp konuşmaya başladılar.
Siber 1: Sil. Mekanik bir sesle konuşmaya başladılar.
Siber 2: İkinizde çok fazla şey gördünüz bu yüzden ikinizde silineceksiniz.Siberler elektro şoklu eldivenlerini uzatarak bize dokunmaya çalıştılar ama Selçukda bende biliyordukki eğer bize dokunurlarsa bu oyunun sonu demektir o yüzden ice tea leri yanımıza alıp koşmaya başladık koşarken rouge' nin sarımsak suyu yere düştü.
Ben: D'oh sarımsak suyu döküldü artık asla rouge'nin üzerinde sarımsak testini yapamayacağım.
Selçuk: Bırak şu testi çabuk koş!!!Siberler arkamızdan geliyordu ayak seslerini duyuyorduk sonunda merdivenlere ulaşıp yukarki kata çıkmaya başladık odamız iki kat daha yukarıda idi lanet olsun siberler hala bizi takip ediyordu.Ben Selçuk ile koşmaya devam ediyordum.Peşimizden ayrılmak ne demek bilmiyorlar sanki.Yavaşlamak zorunda kaldık çünkü bir merdivende tam 147 basamak vardı bu ne yahu üstelik Selçuk spor klübündeydi ben ise karikatür işte o yüzden benden üç basamak önde koşuyordu.Neyse siberler hala peşimizden geliyordu hızları ise ne azalmıştı ne de çoğalnıştı.
Ben: Selçuk önümüzde kaç merdiven daha var ?
Selçuk: Bilmem ama 170 vardır.
Ben: Allah kahretsin!!! Keşke Rouge'yi bırakıp hastaneden gitseydim bu robotlarda onu öldürürdü.
Selçuk: Bırak şimdi Rouge'yi asıl hızlanmaya bak sen.Diye bağırdı ben yavaşlayınca siberler bana daha yakın gözüküyordu.
Siber 1: Sil sil sil sil sil sil sil sil.
Siber 2: İkinizde silineceksiniz o yüzden durun ve siberlere boyun eğin.
Ben: ASLA!!!
Selçuk: Benden'de o kadar.Basamakları çıkmaya devam ediyorduk son merdivenin 57. basamağındaydık pardon 58.
Siber 1: O zaman ikinizde yakalanıp silineceksiniz sil sil sil.
Selçuk: Dikkat et ! Yanlışlıkla ayağım kaydı ve düştüm aptal temizlikçi bazı basamakları kurutmayı unutmuş ben az bir acıyla düştüğüm yerden kalkıp popomdaki bir sancı ile koşmaya devam ettim siberlerden biri bana çok yaklaşmıştı az kalsın beni yakalıyordu ama eli sadece boş havayı ve yüzü ise benim ona doğru tükürdüğüm zamanki tükürüğümü yüzüyle yakalamıştı o siber için kötü bir gündü. Ama büyük kaçış daha bitmedi Rouge' nin odasına odasına varmamıza bayağı bir vardı basamakları tam aşmak üzereydik ve ..................................aştık siberler'de neredeyse bize yetişmişlerdisiberlerden bir tanesi bana yetişmek üzereyken yanlışlıkla bana çarptı ben duvarın önüne düştüm iki siberden bir tanesi bana doğru geliyordu diğeri ise selçuğun peşindeydi neyse asıl önemli olan bendim çünkü ölmek üzere olanda bendim.
Siber 1: Sen yakalandın ve bir siber birimine hasar verdin isyanın bedeli idamdır şimdi silineiceksin sil sil sil.O sırada gözlerimi kapamıştım ve ölümün beni alıp bir başka yere götürmesini beklerken Rouge çıkageldi siber adam onu farketmedi Rouge eli hızlı bir şekilde elindeki elektroşok aletini siber adamın boynuna yapıştırdı siber adam kımıldamayı kesti ve bağırmaya başladı Rouge o elektroşok' u elinden düşürmüyordu.
Siber 1:AAAAAAAAAAĞĞĞĞĞ!!!!!Ve bu acı çığlıklarından sonra siber adam Rouge'nin yanına düşerek ölmüştü daha doğrusu Rouge'nin hastane terliğinin üzerine düşerek Rouge bir çığlık kopardı ben o anda kala kalmıştım sonra durumun farkına varıp Rouge'ye yardım ettim özel ayak doktorluğunuda bildiğimden Rouge'nin ayağına baktım kızarmış ve hafif kırık gibiydi üstelik balon gibi'de şişmişti benim değişimle bir şeyi yok ağrırsada sadece buz koy. Selçuğun peşindeki siber Rouge'nin çığlığını duyduğundan Selçuğu bırakıp bize doğru gelmeye başladı ikimize doğru yürürken Rouge'da yerde acısını bastırmaya çalışırken ben endişeli bir halde elektroşok cihzını elime alıp siber'in önüme gelmesini bekledim siber tam önüme geldiğinde.
Ben: Bu Adolf hitler ve general schlecnacht için.
Rouge: Ya ben ?
Ben: Tamam tamam ve Rouge için.
Siber 2: Sil.
Ben elimdeki elektroşok cihazını siber adamın tam kafasına yapıştırdım siber bağırarak yere düştü ve öldü.
Savaş bitmişti üçümüzde yan yana gelip derin bir nefes almıştık.
Ben: Hğaaaah sanırım odamıza gidip bu konu hakkında bir şeyler konuşmalıyız.
Rouge: Evet.
Selçuk: Evet bencede.

Bölüm 4


Bütün gece ayakta kalıp İce Tea içmek isterdim ama öyle bir şey olmadı ne yazık hepimiz dün geceki olaydan biraz tedirgin (benim dışımda ben sadece yeni bir demir haç madalyası almak bana kaça patlar diye düşündüm) olduğumuzdan üç kutu İce Tea içtik sonra dünki olayı konuştuk.
Selçuk: O şeyde ne idi öyle.
Rouge: Onlara Siber adamlar denir eski çalıştığım ajan şirketinden ayrılmadan önceki ikinci haftada üç büyük taşıma helikopteri ve bolca silah ile yola çıktık.Rouge kendi anısını anlatırken etraf bulanır.

Rouge: Komutanım nereye gidiyoruz ?
Komutan: Siber kampına.
Rouge: Orada ne yapacağız ki ?
Komutan: Gidip kamptaki esirleri kurtarıp siberleri de öldüreceğiz.
Rouge: Öldürmek mi ben varım.Bir kaç dakikaya kampa vardık dikenli telleri aşıp silahları çekip koşmaya başladık sonra durakladık. Etrafımızda onlarca esir vardı hepsi siber adama dönüşmek için sırada bekliyordu birisine sıra gelidiğinde dönüştürme odasına girdiği zaman o kişinin çığlıkları bütün dönüştürme sahasını kaplıyordu. Askerler esirlerin zincirlerini çözüyordu. O sırada siber kontrol odasında.
Siber 1: Dönüşüm sahasındaki esirler kaçmaya başladı.
Siber Denetci: Gardiyanlar ?
Siber 1: Hepsi yok edildi.
Siber Denetci: 14, 15, 16, 17 ve 18 numaralı gardiyan bölüklerini B-2 sektöründeki sahaya gönderin ve bütün savaşanları silin.
Siber 1:Birimler gönderildi.
Biz esirleri kurtarırken siberlerin ayak seslerini duyduk siberler geliyordu ve geldiler bütün sahayı kapladılar askerler ateş ederken siberlerde elektroşok eldivenleri ve lazer silahları ile bize karşı ateş açıyordu.Daha bir siber bile öldüremedik ama biz dört asker kaybettik.
Rouge: Bu makinalar niye ölmüyorlar.Diye bağırarak sordum.
Komutan: Bilmiyorum.
Rouge: Peki önceki gardiyanları nasıl öldürdük.
Komutan: Yeni geliştirdiğimiz el bombalarıyla.
Rouge: Komutanım o zaman el bombalrını deniyelim.
Komutan askerlere komut verdi askerlerden 10 tanesi bombalarını siberlere fırlattı.Siberlerin ortasına düşen bombalar patladı ve siberlerden altı tanesi patlayarak öldü.
Komutan: İşte bu ! Askerler el bombası atışına devam.
Rouge: Ben bilgi disketini almaya gideceğim.
Komutan tamam ama sakın öleyim deme.
Rouge: emin olabilirsiniz.
Rouge: Son hızla oraya uçacağım.15-16 dakikada odaya vardım ne tuhaf hiç gardiyan yok hatta bir sibermat bile yok sadece kameralar vardı.Koridorun sonunda kontrol odasının kapısı vardı kapıdan içeriye dikkatsiz bir şekilde girdim odada hiç kimse yoktu ne garip.
Birden disketi gördüm ve alıp cebime koydum o sırada siberler koridordan geliyorlardı. Bu bir tuzak!!!
Siberler odaya girdi hepsi soğuk demir gözlerle bana bakıyordu korkmadım ama şaşırdım
Ben: Atma be eminim o anda altına yapmışındır.
Rouge: Sen olursan yapardın o kesin.
Ben: Siktir git!!!
Selçuk: İkinizde susun!!! Şu hikayeyi dinleyeyimde öyle kavganızı edin.
Ben: Tamam tamam et bakalım.
Rouge: Sağol Selçuk.
Siberlerden biri gelip.
Siber denetci: Sen de kimsin?
Rouge: Benim adım Rouge. The bat Diye cevabı yapıştırdım.
Siber denetcisi: Siberlerin üssünü mahvettin ama bu saldırı silindi.
Rouge: Nasıl yani?Siber denetcisi beş numaralı kamerayı açtığında adamların nerdeyse tamamı ölmüştü.
Siber denetci: İşte böyle adamların silindi şimdi sen de silineceksin sil sil sil sil
Siber 15: sil sil sil
Siber 167: Sil sil sil. Siberler beni öldürmek için elektroşok eldivenlerini hazı ederler tam o anda bir adam pencereyi kırıp halat ile içeri girer bu adamı daha önce sahildeki bir görevde görmüştüm Yanlışlıkla adamın elindeki şarap şişesini kırdık diye bizim askerleride düşman askerlerinide sırf elleriyle dövdü ben de dahil adamın ismi Cevdet abi'idi daha doğrusu şarapçı Cevdet'idi herkesi dövmüştü hepimiz it gibi kaçmıştık şişman, sarhoş, kokulu bir adamdı.
Cevdet abi pencereden içeriye bir şok tabancası ile girmişti herkes şaşırdı Cevdet abi ise her zamanki halindeydi.
Cevdet:Laaan bırakın lan çocuğu. O sırada ona güvenip Cevdetin arkasına geçtim önce kokudan başım döndü sonra alıştım.
Cevdet: Genç!!! göt kısmetten çıkınca Cevdet abin nedensiz yardıma koşar!!!
Siber 16: Sil.
Cevdet: laaaaaann. Diyerek ateş eder siber adam ölmüştür.
Cevdet: Genç halata atla.Nedendir bilmem ama Cevdet'i dinledim çünkü dinlemekten başka seçenek yoktu halata tutundum Cevdet hemen arkamdan geldi şok tabancasıyla bir el daha ateş ettikten sonra halatı tutup bizi aşağı itti. İnanılmaz yüksekti Cevdet buraya nasıl çıktı ki anlamadım sonra halatlan uçarken bir platform gördük.
Cevdet:Genç!!! şu platformun üzerine atlayalım yoksa ikimzinde götü açıkta kalır(ölürüz).
Rouge: Tamaaaaaam
Cevdet: Laaaaaaaaan.Aşağı atladık ve platformun tam üstüne düştük ortada fazla siber olmadığından kolayca o üsden kaçtık.

Rouge: İşte aynen böyle olmuştu.
Ben: yaniiiiiiiiiii.
Rouge: Bize bol miktarda elektrik tabancası gerek.
Selçuk: Tekme falan atsan.
Ben: Selçuk allah iyiliğini versin adamlar çelikten yapılma ve Rouge onlara tekme atınca bir tanesi ölecek öylemi? Git allahını seviyorsan.
Rouge: Bırakın şu kavgayı bu sefer gerçekten Siberler zorludur onlarlan başa çıkmak zordur.
Ben:Ne kadar zor olabilirki bu işte ben varım.
Selçuk: Ben de.
Rouge: İlk defa bir nazi ve bir okul futbolcusu ile göreve çıkacağım şansa bak.ben onun omzuna dokunup.
Ben: Geçicek geçicek şimdi çantamdaki sürprizi çıkarayımda gözleriniz biraz daha şaşkınlık görsün.
Rouge: Ne sürprizi?Ben çantamı karıştırırken Selçuk'da çantasını karıştırdı.
Rouge: Siz ikiniz ne yapıyorsunuz?
Selçuk: Birazdan öğrenirsin. Ben çantamdan nazi kaskı luger bıçak MP-40 botlar, pardesü, sekiz handgranade Mauser C 96 ve son olarak bir Gewerh43 çıkardım bir de SS' lerin kullandığı üniformanın aynısı vardı Selçukda ise Type 99,HalconM94. WalterP38,Sauer 38H,japon kaskı nazi asker üniforması botlar madalyalar(madalyaların yarısını ben kaptım)ve bir şapka çıktı.
Selçuk: Şapkayı istermisin Rouge?
Rouge: İstemem. Siz ikiniz hastaneye bu kadar silahı nasıl soktunuz ve neden soktunuz?
Ben: Ehhe biz bu silahları sana önlem olsun diye koyduk aslında bir panzerschect daha getirecektik ama güvenlik fark ederdi.
Rouge: Ehem madem ihtiyaç vardı getirdiniz iyi oldu.
Selçuk: Tabikide senin gibi dövüşçü, hırsız ve yalancı bir kanun kaçağıylan aynı odada kalacağız bizden ne bekliyordun.
Rouge: Tamam anladık!!! öfff şu günlerde insanların hiç güven duygusu yok.
Ben: Tamam bu işi ne zaman yapacağız?
Rouge: Yarın sabah saat 04:00'da.
Ben: AAAAA o saatte uyanamam.
Rouge: O zaman sende sabaha kadar nazi marşı dinleme.
Ben: yok yahu kalkarım ben.Her gün olduğu gibi teybi açıp nazi marşı dinledim ve Selçuk ile şarkıları söyledik.
Ben: Sende katılsana Rouge.
Rouge: Sağol katılmayayım.
Ben: Sen bilirsin Rougie.

Erika march

Auf der Heide blüht ein kleines Blümelein und das heißt Erika.
Heiß von hunderttausend kleinen Bienelein wird umschwärmt Erika
denn ihr Herz ist voller Süßigkeit,
zarter Duft entströmt dem Blütenkleid.
Auf der Heide blüht ein kleines Blümelein und das heißt: Erika.
In der Heimat wohnt ein blondes Mägdelein und das heißt: Erika.
Dieses Mädel ist mein treues Schätzelein und mein Glück, Erika.
Wenn das Heidekraut rot-lila blüht,
singe ich zum Gruß ihr dieses Lied.
Auf der Heide blüht ein kleines Blümelein und das heißt: Erika.
In mein'm Kämmerlein blüht auch ein Blümelein und das heißt: Erika.
Schon beim Morgengrau'n sowie beim Dämmerschein schaut's mich an, Erika.
Und dann ist es mir, als spräch' es laut:
"Denkst du auch an deine kleine Braut?"
In der Heimat weint um dich ein Mädelein und das heißt: Erika.


Rouge: Siz ikinizde delisiniz.
Ben,Selçuk: Nazi delileri.
Rouge:Her ne ise.
Ben: Rougie senin gevşemen lazım
Rouge: Karşımızda siberler varken olmaz.
Ben: Hadi amaaaaa.